SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

1637 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadîsi Buhârî «Cihâd», «Megâzî» ve ««Cizye» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Cirâh»da; Nesâî «İlim» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

 

İbni Abbâs hazretlerinin: «Ah perşembe günü!.. Ne perşem­be günü idi o!..» sözünden maksat: O günün şiddet ve kötülüğünün büyüklüğüdür. Bu kötülük onun itikadına göre Nebi  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in söyleyeceklerini yazmamalarıdır. Bundan dolayıdır ki, îbni Abbâs (Radiyallahu anh): «Musibetin en büyüğü Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir.» demiştir.

 

Bu hadîs etrafında Nevevî şunları söylemiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yalan söylemekten ve şer'î ahkâmdan bir şey değiştirmekten sıhhat hâlinde de, hastalığında da ma'sumdur. Allah tarafından beyân ve tebliği emir buyurulan bir şeyi beyan etmeyip bırakmaktan da masum ve münezzehtir. Fakat şanına nakîsa ve şerîatine fesâd sayılmayan hastalık ve sızı gibi vücûd arızalarından ma'sum değildir. Nitekim kendilerine sihir yapılmış; bu sebeple yapmadığı bir şey ona yapmış gibi görünmüştür; ancak bu halde kendisinden şeriat hükümleri hususunda evvelkilere muhalif bir söz sadır olmamıştır. Bu cihet boylece bilindikten sonra gelelim buradaki yazı meselesine:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ölüm döşeğinde iken ne yazdırmak istediği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları muayyen bir şahsa hilâfeti vasiyyet etmek ve bu suretle vukuu hâtıra gelen fitne ve fesadların önünü almak istediğini söylemiş; bir takımları mühim hükümleri kısaca yazdırıp beyân etmek istediğini; zira nassan vârid olmuş bir delîl hususunda ancak böylelikle birleşip niza ortadan kalkacağını ifâde etmişlerdir. Demek oluyor ki, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evvelâ bu düşündüklerini yazdırmak istemiş; yahut bu cihet kendisine vahyolunmuş; sonra yazdırmamanın daha muvafık olduğu kanaatine varmış yahut yine vahî gelerek ilk emir neshedilmiştir.

 

Hz. Ömerin bu mesele hakkındaki sözü kelâm uleması tarafından bilittifak onun faziletine ve derin anlayışına delil sayılmıştır. Çünkü Ömer (Radiyallahu anh) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müslümanlar için tehammülü güç, terk edildiği takdirde cezayı müstelzim bazı şeyler yazdıracağından, nassan sabit olan bu deliller karşısında içtihada da mecal kalmayacağından endîşe ederek: «Bize Allah'ın kitabı yeter.» demişti. Zîra ALLAH Teâlâ: «Biz bu kitapta hiç bir şeyî eksik bırakmadık.» Ve «Bugün size dîninizi tamamladım.» buyurmuştur. Hz. Ömer bunlardan Dîni İlâhînin tamam olduğunu, bu ümmetin delâletten emîn kaldığını anlamıştı. Binâenaleyh Ömer (Radiyallahu anh) Hz. İbni Abbâs  ile ona muvafakat edenlerden daha anlayışlı idi.

 

Beyhakî «Delâilü'n-Nübüvve» adlı kitabının sonunda şunları söylemiştir: «Hz. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ıztırâb galebe çalınca, Ömer (Radiyallahu anh) sadece bu ıztırabı hafifletmek istemiştir. Eğer Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in muradı müslümanlara mutlaka lâzım bir şeyi beyân etmek olsa idi ashabı ihtilâf ettikleri için yahut başka bir sebeple onu bırakamazdı. Çünkü ALLAH Teâlâ:

 

«Sana indirileni teblîğ et!» buyurmuştu. Netekim sâir ahkâmın tebliğini düşmanlarının muhalefetine bakıp da terk etmiş değildi. Aynı hal içerisinde yahudîlerin Arap yarımadasından çıkarılmasını ve hadîste zikri geçen diğer hususatı emir buyurmuştu...

 

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hastalığında bunca ıztırabına rağmen söyleyeceklerini yazdırmaya didinmesi meşakkat olacaktı. İşte Ömer, ona hafiflik olsun diye yukarıda beyan olunan cevabıyla iktifayı münasib gördü. Bir de ehli ilme ictihâd kapısı kapanmasın diye bu şekilde hareket etti...»

 

Hattâbî de şöyle diyor: «Ömer'in sözünü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanlış söyleyeceği vehmine kapıldığına yahut hiç bir suretle onun hakkında lâyık olmayan bir şey olacak zannettiğine hamletmek caiz değildir. Lâkin Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e galebe çalan ağrıları, vefatının yakınlığını; bununla beraber çektiği ıztırabı görerek hastaların umumiyetle söyledikleri azimetten hâlî sözler kabilinden söz edeceğinden korktu. Zira bu sayede münafıklar dîne burunlarını sokmağa yol bulmuş olacaklardı...»

 

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vasiyyetini yazdırmak için kâğıt kalem istediği halde ashabı bu hususta nasıl ihtilâf edebilmişlerdir? Bu suâlin cevabını Mâzirî vermiş; ve karine bulunduğu takdirde emir sığasının vücûbdan nedbe, nedibten ibâha veya tahyîr mânâlarına değişebileceğini söylemiş; ashab-ı kiramın burada içtihadlarına göre ihtiyar ettikleri mânâların da değiştiğini bildirmiştir. Bu cümleden olmak üzere Hz. Ömer’in içtihadı bu yazı işinin imkânsızlığına müeddî olmuş; ihtimâl Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kat'î bir maksatla konuşmadığına kanaat getirmiştir. Ashabın «sayıklıyor» demeleri ve Hz. Ömer'in «Ona hastalık galebe çaldı» sözünün mânâları da budur.

 

Ömer (Radiyallahu anh)'ın: «Bize Allah'ın kitabı yeter!» sözü Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in emrine cevap değil, kendisiyle münâkaşa edenleredir.-

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in :

 

«Bırakın benî ! Benim içinde bulunduğum hâl daha hayırlıdır.» sözünün mânâsı: Beni çekiştirmeyin! Zîrâ benim içinde bulunduğum İlâhî murakabe, ona kavuşmaya hazırlık ve bu hususta tefekkür hâli sizin içinde bulunduğunuz niza' ve gürültüden daha hayırlıdır, demektir.

 

Cezîretü'l-Arab (yâni Arap yarımadasın)'ın hududu hakkında muhtelif görüşler ortaya atılmıştır. Esmaî'ye göre Arap yarımadası: Uzunluğuna Yemen'in öteki ucundan Irak'ın Rîf'in'e kadar; genişliğine de Cidde'den Şam'ın etrafına kadar olan yerlerdir. Buna cezire yâni ada denilmesi, etrafı üç taraftan denizlerle; geri kalan yerleri de nehirlerle çevrildiği içindir. Araplara nisbet edilmesi ise îslâmiyetten önceki devirlerde de Arapların yurdu olduğundandır.

 

Bu hadîste İbni Abbâs (Radiyallahu anh)'ın söylemediği yahut söyleyip de râvinin unuttuğu şeyin ne olduğu ihtilaflıdır, ibni't-Tîn: «Bir rivayette bunun Kur'an olduğu bildirilmiştir.» diyor. El-Muhelleb'den bir rivayete göre unutulan vasiyyet Hz. Usâme b. Zeyd'in ordusu ve bu ordunun teçhizatıdır. Kaadî İyâd ise: «îhtimal üçüncüsü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in:

 

«Benim kabrimi put ittihâz etmeyin!» hadîsidir demiştir.